8 Aralık 2012 Cumartesi

7 Aralık 2012 - 28. Hafta...



28. haftamız mide yanmalarımın azaldığı, pıtırcığımın hareketli ve güçlü olduğu bir hafta oldu. Sadece tekme değil, gerinme hareketleri filan da yapıyor hissediyorum :)

Bugün doktorumuz ve kızımızla randevumuz vardı. Çok heyecanlıydım kuzumu göreceğim, ondan haberler alacağım için.

Sevgilimle kliniğe gittiğimizde hiç görmediğimiz kadar kalabalıktı ortam. Çocuk doktoru da aynı klinikte olduğu için birçok yeni doğmuş bebek ve annesini görme şansımız oldu. Hatta sıramızı beklerken bir haftalık anne Meryem'lerle tanıştık. Son dakikaya kadar normal doğum beklerken bebek kordona dolanmış ve acilen sezeryana almışlar. Kalkıp oturmakta zorlanıyordu ama bebeği hep kucağındaydı. .Annelik böyle bir şey işte... Her şeye rağmen eşi ve kendinin yüzü gülüyordu, mutluluk tablolarını bebekleriyle tamamlamış gibiydiler..

İsmim söylendi, hemen içeri girdik. Kiloma bakıldı önce, 71,5 kg, tansiyonum 8e 6, biraz düşük çıktı. Tatlı doktorumuz geldi, ultrasonda bebeğimizi gördük ama minnoşum normal doğum için hala ters pozisyonda, kafası yukarda mideme doğru sağ tarafta, sırtını sağ tarafa dayamış, poposu da tam çıkışta öylece duruyordu. Yüzünü de görmemizin imkanı olmadı çünkü yüzünü karnıma gömmüş miniğim, ensesini görebildik. O bile yetti ne yapalım, kısmet olup da hayırlısıyla doğunca bol bol bakarız kızımızın güzel yüzüne..

Doktorum ters olan bebeklerin %95inin doğuma kadar döndüğünden, %5'inin ise kordonunun kısa olması gibi sebeplerle dönemediğinden bahsetti. Böylece bugüne kadar hiç düşünmediğimiz "sezeryan" olasılığı da %5'lik bir ihtimalle belirmiş oldu.

Hayatım boyunca korktuğum normal doğum fikrine şuan ne kadar alışmış olduğumu fark ettim. Hamileliğim süresince hiç sezeryan yapacağımı düşünmemiştim. Gerçi Allah'tan hep hayırlısını diliyorum, hangisi benim için rahat ve hayırlı olacaksa öyle olsun diyorum ama ameliyat şuan beni normal doğumdan daha çok korkutuyor.  
Doktorumuzla bol bol konuştuk, randevumuz çok pozitif geçti. Doğum yöntemi konusunda son karar 5 Şubat'ta verilecek. Hala dönmediyse yapacak bir şey yok, önce Allah'ıma, sonra doktoruma güveniyorum, en iyi şekilde bebeğimi kucağıma alacağım inşallah.. Yeter ki bebeğim sağlıklı olsun da.

Doktorum kilomun da istikrarlı gittiğini ve memnun olduğunu söyledi. Çok mutlu oldum :)) Bebeğimin bu ayki ultrason fotoğrafında anlaşılabilir hiçbir şey göremedim ne yazık ki. Nazlı kızım sakladı kendini.

Bundan sonraki randevumuz tam bir ay sonra. Bakalım o zaman nasıl olacağım, sevgi pıtırcığım nasıl olacak??




    

26 Kasım 2012 Pazartesi

Canım sevgilim


Bebeğim bugün çok hareketli, içimde taklalar atıyor sanki... 
Sabah da 2. tetanoz aşımı oldum ve testler için kan verdim.  Doktora gitmeden önce bunları da halletmiş olduk böylece. 



Canım sevgilim bu işlemler olurken hep yanımda ve kendimi gerçekten çok ama çok şanslı hissediyorum, onu çok seviyorum...

15 Kasım 2012 Perşembe

Minik balığım benim!

13 Kasım 2012 Salı..

Sevgilimle dün gece erken yatarak sabah 06:30 da kalkmayı başardık ve havuza gitmek üzere yola çıktık. Yolda düşündüğüm, bu saatte mecbur olmayan hiç kimsenin havuza gelmeyeceğiydi. Havuzda  Arabadan inip binaya yaklaştığımda duyduğum düdük sesi ise merakımı daha da perçinledi.

Soyunma odasına gittiğimde mayomu içime giymediğimi farkettim ki bu benim için boşuna zaman kaybıydı. Giyinip havuza doğru gittiğimdeyse havuzun akşamlarda olduğu kadar olmasa da dolu olduğunu ve bir sürü insanın antremana çoktan başlamış olduğunu gördüm, hem şaşırdım hem de hepsini içimden tebrik ettim :)

Bebeğimle ilk kez havuza girmiş oldum böylece, hatta ailecek havuzdaydık :)    

Havuzdan sonraki saatlerde minnoşum acayip hareketler yapmaya başladı. Sanırım ben suyun içindeyken o da yer çekiminin etkisinden kurtuldu ve ortamda bir farklılık olduğunu algıladı. O kadar şiddetli tekmeler attı ki, ayaklarının da aşağıda olması sebebiyle doğuyor sandım :))

Minik balığım benim..

 

Normal doğuma KONDİSYON gerek :)



8 Kasım 2012 Perşembe.. / 24. Hafta

Doktorumuz ve pıtırcığımızla yeniden buluştuk. Giderken farkettim ki beni heyecanlandıran aslında doktorla görüşmek değil, bebeğimi görecek olmam.. Hareket ettiğini görmek, ne durumda olduğunu öğrenmek çok heyecanlandırıyor ve tarifsiz bir mutluluk veriyor.

Bayramda yaşadığım rahatsızlık bebeğimin bir anda büyümesindenmiş, doktorcuğum bebişimi görünce oh oh büyümüş tabi annesi, hareket edememen çok doğal dedi. Neyse ki o günler geçti, şuan iyiyim çok şükür. Yine geceleri sağa ve sola dönmekte çok zorlansam da Allah yardım ediyor sabah rahat kalkıp gidiyorum işime. Pozisyon bakımından başı yukarda, ayaklar aşağıdaymış. Bu da erken doğum riskinin en azından şimdilik bulunmadığını gösteriyormuş. Oh be sevindim, içim rahatladı. Allah'ıma çok şükür..

Minnoşum 30 cm, 736 gr olmuş ve yaklaşık 3-3,5 kg aralığında doğacakmış. Vücut gelişimi açısından da haftasıyla paralel gidiyormuş herşey çok normalmiş. Allah'ıma binlerce şükür yeniden..

Kilom 69.3 çıktı. Bir kilo fazlam varmış, bir sonraki randevuya 1,5 kilo almış halde gitmem gerekiyormuş. Fazlam olsa da çok fazla olmadığı için içim rahatladı. Kurban bayramında gelsin etler, gitsin dolmalar derken kilomun çok daha fazla olacağını düşünüyordum. Sanırım son hafta normal yemek düzenime dönmem durumu biraz dengeledi..

"Yürüyüş ve egzersizlerini yapıyor musun??"

Doktorumun sorduğu işte bu soru, günün sorusu oldu.. Çünkü yapmam gerektiğini bildiğim halde, sırtımda bir yük olarak ama hiçbirşey yapmayarak geçiriyorum zamanımı ve bu aslında bende strese de neden oluyor. Çalıştığım için akşam eve yorgun geliyorum -oturmaktan- ve gerçekten gün içinde zamanım olmuyor ama  'Ya doğumda bu hareketleri yapmadığım için pişman olursam?' fikri de beynimi kurcalıyor..

"Oturarak doğuma hazırlanamazsın" dedi doktorum. Günümüz çalışan kadınlarının normal doğumu tercih edememesinin nedeni işte bu hareketsiz yaşam tarzıymış. Doğum için kondisyon lazımmış aynı sporcular gibi.. Diyaframı ve bacak kaslarını kuvvetlendirmek en başta gelenler.. En başta yürümek gerekiyormuş ama koluna çantanı takıp Korupark'ta mağaza gezmekten bahsetmiyormuş :)) En az yarım saat ritimli yürüyüşten bahsediyormuş ve istikrar şart tabi.. Daha önce havuza gittiğim için sevdiceğim yüzme de olur mu diye sordu ve olursa çok da iyi olur cevabını aldık. Yürüyüştense yüzmeyi bin kere tercih ederim zaten :))  

Bir sonraki randevumuz 7 Aralık'ta.. Sabırsızlıkla bekliyorum o günü.. Bakalım ne durumda gideceğim doktora, göbeğim hızla büyümeye başladı. O günlerde kocaman bir göbeğim olacağına eminim...

 Tabii biz yapamadığım hareketler için vicdan azabı ve doktorun taze taze anlattıklarıyla hastaneden sonra soluğu havuzda aldık ve üyeliğimizi yeniledik. Bebeğim daha doğmadan havuza girmiş olacak çok mutluyum..



     

5 Kasım 2012 Pazartesi

İÇİMDE BÜYÜYEN MİNNOŞUM VE KURBAN BAYRAMI...

Büyüyorsun minnoşum! Hem de o kadar hızlı büyüyorsun ki 19-25 Ekim tarihlerinde annenin adım bile atmasına izin vermeyecek şekilde büyüme atağı gerçekleştirdin sanırım -ki 25 Ekim kurban bayramının 1. günüydü :)-  Teyzen de tonsilin denen hastalığa yakalanmış. Anneannen desen onda da vardı bir şeyler. Arife günü ev hastane gibiydi ama yavaş yavaş bayramda hepimiz düzelmeye başladık ve teyzeni iyileşmiş bir şekilde uğurladık. Kızcağıza burada olduğu 4 gün boyunca hiç tekme atmadın, oysa o ne kadar dört gözle bekliyordu senin tekmeni hissetmeyi, bu sefer olmadı ama bir dahakine bütün hünerlerini göstermelisin, teyzen sana küsmez ama tersi fenadır bilesin :))

Bu arada 8 Kasım perşembe günü yine seni göreceğim için çok heyecanlıyım. Anladığın gibi doktor kontrolümüz var o gün, bakalım ne kadar büyümüşsün, iyi misin, keyfin yerinde mi..

4 Ekim 2012 Perşembe

Nazlı kızım benim!





Ve nihayet 2 Ekim..
Tam bir buçuk aydır heyecanla, günleri sayarak beklediğim 2 Ekim, limoni günlere denk geldi. Şans işte.. Pek bir keyifsizdim. Sabah tok karnına gitmem gerektiğini bildiğim halde kahvaltı bile yapmadan birkaç çikolata parçası ve mandalina yiyerek gittim hastaneye. Annem ve sevgilimle birlikte. Bir süre bekledikten sonra nihayet ismimi söylediler. Yanımda sadece bir kişi gelebiliyormuş, sevgilim geldi. Israr etmemize rağmen annemi içeri alamadık. Ekranı iyi görmemiz için oda ışıklandırması loş bırakılmış, kıvırcık saçlı orta yaşlı, tatlı mı tatlı bir doktor bizi bekliyordu. Duvarda renkli ultrason çekilmiş bebek görüntülerinin fotoğrafları vardı ve bebeğin tüm yüz hatları çok belirgindi. Acaba bizimki nasıl görünecek diye düşündüm. Bu kadar belirgin olmayacağını tahmin ettim. Bizimki daha 19 haftalık ne de olsa. Doktora sorduğumda o bebeğin doğuma çok yakın tarihte çekildiğini söyledi.

Neyse gelelim benim miniğime.. Pıtırcığım pek bir utangaçtı. Belki annesinin limoniliğini, keyifsizliğini anladı bilemiyorum, doğru dürüst hiç yüzünü göstermedi. Sağa sola dönüp hareket ettiğim halde pek pozisyon değiştirmedi. İki eli yüze kapanmış, bazen tek elini kapatıyor ama istediğimiz pozları bir türlü vermiyordu. Doktorumuz "bu bir kız" dedi, sevgilim "doktor hanım kesin mi?" diye sorunca doktor gülmeye başladı. "dur ben bir bakayım pipisi herhangi bir yere saklanmış olabilir mi" diye espriyi patlattı :) Ama yok tabii ki. Bir prensesimiz olacak bu ne büyük bir şans, Allah'ım inşallah bahtı da güzel olsun, sağlıkla ve sıhhatle uzun hayırlı ömürler nasip eyle sen bu minik cana..

Elinin dışında kalan yerleri mesela burnunu babasına benzettim, çenesini de teyzesine.. Cildindeki yağ dokuları daha yeni oluştuğu için henüz yüz şekli tam belirginliğine kavuşmamış, doktor belli olmaz dedi ama anne yüreği diye de ekledi. Ben her detayı daha doktor söylemeden görebildiğim halde, sevgilim pek göremedi. Neyse sonra babası odadan çıktı, anneannesi girdi. Görüntüler üzerinden ölçümleri yapıldı, anneannesi de prensesimin kalbini dinleme şansına kavuşmuş oldu. Kalbi nasıl da güçlü atıyor, narin ama güçlü bebeğim benim...

o odadan çıktığımda, tüm keyifsizliğimin yerinde koskocaman, uçsuz bucaksız bir mutluluk vardı. Kızımın içimde iyi ve mutlu olduğunu, henüz yağ dokusu tam gelişmemiş güzel yüzünü tam göremesem de güzel ellerini gördüm, daha ne olsun!

Oradan çıktıktan sonra, tatlı doktorumuz Sevil Hanımın yanına gittik. Her zamanki gibi gayet sıcak karşıladı. Sonuçlara baktı ve her şeyin yolunda göründüğünü söyledi. Ve yanına girmeden önce tartıldığım kiloya kocaman bir aferin aldım ve çok mutlu oldum :)) 1,5 ayda 2 kilo almışım ve doktor beni tebrik etti, seni hep böyle formda görmek istiyorum dedi, gerçekten çok mutlu oldum. Yediklerime dikkat ediyorum ve karşılığını almak gerçekten motive ediyor insanı. Bebeğimizin fotoğrafına bakınca, o da babasına benzetti minnoşumu.

Prensesim 22 cm ve 275 gr ağırlığında..

Bu ay sonu şeker yüklemesi ve tetanos aşısı var takvimimizde.    

8 Kasım'ı iple çekmeye başladım bile..

28 Eylül 2012 Cuma

Beden Dili Hiç Susmayan Bir Dildir



Salı günü sevgilim nöbetçiydi, ben de o arada Bursa Halkla İlişkiler Derneği'nin düzenlemiş olduğu, Bursa Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Bora Özkula tarafından verilen "beden dili" seminerine katıldım.
Seminerin giriş konusu olan 'Beden dilinin tarihi' hiç aklıma gelmeyecek bir konuydu mesela... 1. Dünya Savaşı'nın romantik (Çanakkale Savaşı'nda 5 m.lik mesafede bulunan 2 düşman siperlerinden birbirlerine atılan konserve, hatıra eşyaları..)
 2. Dünya Savaşı'nın ise atılan atom bombalarıyla çok daha acımasız olduğunu ve bu savaştan sonra insanların birbirine güvensizliğinin eskisinden çok daha fazla arttığı ve insanların kendilerini anlatmaya daha fazla ihtiyaç duyduğunu öğrendim. Sanayi devriminin yaşanmasıyla da beden dili araştırmaları başlamış. Çünkü şimdilerde de olduğu gibi yapılan ürünün kendini doğru ifade ederek, alıcı bulması gerekiyormuş.

Yeni doğan bir bebeğin doğduktan çok kısa bir süre sonra ağzını buruşturup bir şeyler arıyormuşçasına kafasını sağa-sola çevirmesi bize acıkmış olduğunu ve anne sütüne ihtiyaç duyduğunu anlatır. Yani doğduğumuz andan itibaren vücut dilimiz konuşur ve hiç susmaz.. (Bu örneği vermemdeki sebep algıda seçicilik olsa gerek :))

Bora hocanın söylediğine göre sonuç olarak beden dili hakkında 3 konuya çok dikkat etmeliymişiz:
1) Mutlaka gireceğimiz ortama uygun, içinde kendimizi çok iyi hissettiğimiz, öz güvenimizi tamamlayan bir kıyafet seçmeliyiz
2) Duruşumuz çok önemli, dik ve dengeli durmalıyız
3) Evet beden dilimiz çok önemlidir ama bakışlarımız her şeyden önemlidir! Biriyle konuşurken mutlaka göz temasında bulunmalıyız.
  
Bora hocam beden dili hakkında birçok şeyden bahsetti ama tüm konuşmanın ana fikri bence "evet bedenimizin anlattığı şeyler vardır ama bakışlarımızın samimi olması ve göz teması hepsinden önemlidir"di.

Mesela biriyle konuşurken başka yerlere bakıyorsak bu karşımızdakini önemsemediğimiz ve dikkate almadığımız anlamına geliyormuş. (Bir an kendimi düşündüm :)

Bu arada hoca bu kadar bakıştan bahsedince, konuyu başından beri yanlış anladığını düşündüğüm ablanın biri çıkıp dışarda herkesin kendini süzdüğünden, bakışlardan rahatsız olduğundan filan bahsetmeye başladı. Ne yalan söyleyeyim, abla haricinde herkes güldü bu duruma. Biz nerdeyiz sen nerdesin abla dedim içimden :) Hoca da zaten verecek bir cevap bulamadı o da nazik bir tebessümle yetindi ama içinden benimkine benzer bir şey geçirdiğine eminim :)

 Eski iş arkadaşımın (erkek) konu mankeni olarak kullanıldığı doğru tokalaşma nasıl olur konusunda hocanın arkadaşıma elimi niye okşuyorsun diye espri yapması da beni çok güldürdü :) gerçekten eğlenceli bir seminer oldu.


26 Eylül 2012 Çarşamba

19 Eylül 2012: Allah'ın mucizesini ilk defa bugün hissettim, minik tekmeler şeklinde... Ve binlerce kez şükrettim...



Bugün ilk defa pıt pıt iki tekme olarak miniğim harekete geçti.. Hareketleri ayırt edemem gibi geliyordu ama  o kadar sihirli bir şey ki bu, o an anlıyorsun...

Daha bu karnımdaki kendi minik, adı büyük mucizeyle o doğmadan önce yaşayacağımız bir sürü macera var inşallah ama o ilk tekmeyi hissettiğimde çok ama çok duygulandım, "Neredeen nereye" dedim kendi kendime. "Bak şimdi anne oluyorsun. Yavrun da senden ilgi bekleyecek sevgi bekleyecek, ona bir hayat vereceksin." Annemin ve babamın benim için ne kadar değerli olduğunu düşündüm sonra. İşte bebeğim için de "inşallah biz dünyadaki en değerli hazinelerinden olabiliriz" dedim. Tebessüm geçti dudaklarımdan..
Tüm bu güzel duyguların hepsini verdiği için Allah'a çok dua ettim, binlerce kez şükrettim.  

Biliyorum ki artık her günüm onun tekmelerini beklemekle geçecek...

Beklediğim hatta iple çektiğimi başka bir şey daha var: 2 Ekim. O gün renkli ultrasona giriyoruz ve bebişimizle renkli bir ortamda tanışıyoruz. Ve kısmet olursa, cinsiyetini de öğrenmeyi umuyoruz. Çok ama çok heyecanlıyım :)

17 Ağustos 2012 Cuma

Evde bitki yetiştirme fikrine bayılıyorum!

nane, maydanoz, biber, cherry domates, fesleğen...

Yemeklerde bol bol yeşillik tüketen biri olarak, bazen alınanlar tüketilemediğinde ve buzdolabında bozulduklarını gördüğümde çok üzülüyorum. Yeşillikler yaşamalı ve ben ihtiyaç duydukça onlardan faydalanmalıyım diye düşünüyorum. Şuan kafamda kapalı balkonumda nasıl bir düzenleme yapabilirim diye düşünürken yerleşim konusunda bazı problemler oluşuyor ama bunu mutlaka hayata geçireceğim ve fotoğrafları yine burada paylaşacağım..

Sitelerden birinde gezerken aşağıdaki blogu gördüm, paylaşmadan edemedim..

Evdeki Bitkiler: Biber: Biber Yetiştirme Evde biber yetiştirmek çok keyiflidir; çünkü uygun bir şekilde yapıldığında sahibini ödüllendirir. Öncelikli iş tohumdan ...

28 Temmuz 2012 Cumartesi

DUT'um benim!



Günlerden 19 Temmuz..


Bebeğimizin kontrol günü. Doktorumuza gittik ve 2. fotoğrafımızı çektirdik :) Maşallah her şey pozitif olarak ilerliyormuş, içimiz biraz daha rahatladı. Artık bir noktadan daha büyük, doktora göre dut kadar olmuş minnoşum. 




Keyfi iyi görünüyor, babasına göre ellerini başının altına almış, bacak bacak üstüne atmış keyif yapıyor. "Yapsın" dedim. Dünyaya geldiğinde burada yapacak çok iş var. Yemek ye, gaz çıkar, hadi bir süre geçer emeklemesini ve yürümesini bekleriz, sonra konuşmasını filan derken buranın işi bitmez ne de olsa..

Merhaba minik kalp..


5 Temmuz Perşembe günü, sabah kalktığımda bebeğimi kaybetme korkusuyla burun buruna geldim ve acilen doktorumuz Sevil Hanım'a ulaşmak üzere hastane yollarına düştük. Randevumuz ayın 19'unda olmasına rağmen, sağ olsun acil olarak ilk bizi aldı muayeneye. Odada hazırlanıp doktorumu beklerken duvarda asılı çerçeveli bir resim çekti dikkatimi. Eski çağlarda kadınların doğum yaptığı ilkel sandalyelerin resimleriydi.. Doktor sanıyorum bu afişi "bakın eski kadınlar ne kadar kötü şartlarda doğuruyormuş, halinizden şikayet edeceğinize ne kadar şanslı olduğunuzu görün" diyerekten koymuş. Açıkça söylemek gerekirse amacına da ulaştı. Bir o afişe bir de bugünkü duruma bakınca gerçekten de kendimi şanslı hissettim.. "Bebeğim acaba ne durumda" diye endişelenirken, sevil Hanım'ı da görmenin de heyecanı vardı içimde..

Sevgilim de bu arada geldi yanıma. Elini tuttum ve herşeyin iyi olacağını düşündüm, o an bunu çok istedim.


Daha önce birbirimizi hiç görmemiştik ve ilk tanışmamız muayene sırasında kısmet oldu.. Koyu kumral, kıvırcık saçlı, buğday tenliydi ve capcanlı bir sesi vardı. Tanıştığıma çok memnun oldum.. 


Bebişimizle ilk kez o gün tanıştık. Minik bir nokta ve kalp atışı şeklindeydi, çok duygulandık. Şükür ki çok kötü bir durum yoktu, sadece bundan sonra hareketlerime çok dikkat etmem gerekiyormuş. Ederim! Ne gerekiyorsa yaparım, yeter ki miniğim sağlıklı ve mutlu bir hayat yaşasın içimde...   




"Merhaba minik kalp, inşallah tüm ömrün boyunca hep iyilik için atarsın ve hep iyilerle karşılaşır,  hiç kırılmazsın.."


Şükürler olsun bana bu günleri de gösteren Allah'ıma.. 

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Mutlu haber güvercini

23 Haziran Cumartesi günü ilk işimiz soluğu hastanede test yaptırmakta almak oldu ve öğlen 13:00' de beklediğimiz sonuç elimize ulaşmıştı. Tam da düşündüğümüz gibi..

Çok heyecanlıydım çünkü sıra herşeyden habersiz annemlere sürpriz yapmaya gelmişti. Onların bebeği ne kadar istediğini çok iyi biliyordum çünkü.. Ama önce yengemlerde gün vardı. Yengemi arayıp iki kişi gideceğimizi söyledim tamam dedi, hatta yemeği dışardan sipariş ettikleri için "arkadaşın ne ister?" diye sordu. Bu soruya gerçekten çok hazırlıksız yakalanmıştım ve o rejimde filan diye geçiştirmeye çalıştım. Yolda heyecandan ellerim titriyordu. Gittim ve zili çaldım. Yengem kapıyı açtı tam içeri girecekken "arkadaşın nerede" diye sordu, "göremedin mi iki kişi geldik biz" dedim. Hemen anladı tabi :) Sevinçle kucaklaştık, bebeğimin Serra ablası da ayrıca çok çok sevindi, havalara uçtu bir kuzeni olacağı için.. O arada Kağan aradı beni ve mutlu haberi öğrendi ve resmen kilitlendi çocuk:) babasına verdi telefonu, abime de söyledim dayı olacağına o kadar sevindi ki anlatamam. Yıllardan beri bunu bekler dururmuş meğer...

anneanne - dedeye sürpriz

Neyse orada da günü bitirdikten sonra sıra annemlere haberi vermeye geldi. Bu arada Serra da babaannesinin haberi duyunca vereceği tepkiyi merak ettiği için benimle birlikteydi. Uğur beni aldı ve Özdilek'e gidip bebek patiği alıp hediye paketi yaptırdık. Sonra annemlere gittik. Bir süre oturduk annemle babama  "size bir hediye aldık" deyip anneme uzattım paketi. Ama içimdeki heyecan öyle bir noktaya gelmişti ki annemin paketi açmasıyla benim ağlamaya başlamam bir oldu. Yine mutluluk ve sevinçle kucaklaşma vardı ve biliyordum ki o an orada olan herkes çok mutluydu...  

25 Haziran 2012 Pazartesi

Allah'ım bu ne büyük bir lütuf, ANNE OLUYORUM!

Can dostum nikkentobi çocuk konusunu konuştuğumuzda hep "o geleceği en uygun anı biliyor ve çıkıp geliyor, sen rahat ol" derdi. Ben gayet rahattım o yüzden. Evlenmeden, hatta daha sevgilimle karşılaşmadan önce evlenen arkadaşlarıma bakıp imrenmedim de, çocuğu olan arkadaşlarıma imrenir, çocuğumun olmasını çok isterdim. (Bu arada doğumdan da en az bu istek kadar korkuyorum tabi orası ayrı) 


2012 yılının 21 Haziran Perşembe gününden belliydi farklı bir şeyler olduğu. Yok, bedenimde değil de, hayatımızda bir şeyler farklılaştı. Evinde mutluluk ve huzuru bulmuş ev kedileri olan biz, hiç beklenmeyen hoş sürprizlerle dışarlarda pek faaldik. 


Tarihi itibariyle perşembe günü yılın en uzun günüydü. Ofiste çook ama çok sıkıldım. Resmen o günden 3 gün çıkardı yani o kadar uzun olur bir gün. Neyse sonra sevgilim aradı, akşam bir ilaç firmasının yemeği varmış kebapçıda, toplantı olacak,  kebap yer konsere geçeriz dedi. Bu arada konser Şevval Sam'ın konseri.  Konseri biliyordum da bu da ekstra bir sürpriz diye düşündüm. Toplantıya gittiğimizde çok güzel bir yemek organizasyonuyla karşılaştık. Canlı müzik eşliğinde yemek keyfi çok güzeldi. Hatta o kadar beklenmedik ve o kadar özeldi ki sevgilime "biz herhalde birşeyleri kutluyoruz burada" dedim. Yanılmamışım :) Oradan da konsere yetiştik yetişebildiğimiz kadar.. 


22 Haziran Cuma günü sabah saat 07:00 de gözlerimi açtım hala beklediğim sancılarım gelmemişti. Yataktan fırlayıp test yaptım ve sonuca inanamadım.. Çift çizgi çıktı ve gayet de netti. Sevgilimi uyandırmaya çalıştığımda her zamanki rutin bir şeyi yapıyormuş gibi tek gözünü açıp teste şöyle bir baktı ve o an iki gözü de fal taşı gibi açıldı. İlk lafı "aşkııııım sen hamilesiiiin" diye haykırmak oldu.

Sevgilimin pozitif teste bakışı :)


Evet artık emindik, çok heyecanlı ve de mutluyduk. Korku, endişe, 'ne olcak şimdi' gibi sorular aklımdan geçse de, içimdeki mutluluk tüm bu gri duyguların üstünü kapladı gitti. Çok mutluyum hem de çok.. Allah'ıma binlerce kez şükürler olsun..  

21 Haziran 2012 Perşembe

Tatilim Geldi, Olympos'um Geldiii!




Ofiste patron "herkes tatile çıkacağı zamanı söylesin" diyene kadar, denizi ve güneşi bu kadar özlediğimi hissetmemiştim. Benim için tatil demek Olympos demektir. Burnumda tüttü bugün. Geçen sene ve ondan önceki senelerde çektiğim fotoğraflara bakıp bakıp iç geçirdim.




Benim sadece bir kere,
sevgilimin ise her zaman tek seferde daldığı soğuk ve tatlı su kaynağı
 (brrrrr çok soğuukk!)


Denize giderken, sağında solunda taş kalıntıların bulunduğu ağaçlı yol beni antik çağa götürüyor her seferinde. Sahile vardığımda demirlemiş bir korsan gemisiyle karşılaşacağım sanki.. 




Sahile vardığımızda mavi deniz cam gibi berrak ve sıcak karşılar bizi.. 
Yanımda sevgilim, sırtımızı Olympos Dağı'na yaslayıp, 
kendimizi bu derin maviliğe bıraktık mı, artık o ve benden başka 
ne dert vardır aklımızda, ne iş, ne de stres.. 
Sadece aşk!



Bu da artık Olympos'taki evimiz olan Lemon Pansiyon.. 
Limon ve portakal ağaçlarının içinde konforlu şirin bungalowları var.  
Pansiyonun sahipleri Ahmet abi ve ailesi yazları yolumuzu gözleyen Olympos'taki akrabalarımız oldular..


Her şey bu güzel ve şirin pansiyonda başladı, 
ömrümüz oldukça daha da güzel sürprizlerle mutlu anılarımızı yine burada biriktirmeye devam edeceğiz..  

NOT: Son olarak ne zaman oraları düşünsem, aklıma Nazan Öncel'in Gül Pansiyon şarkısı gelir..

19 Haziran 2012 Salı

Evet evet, bugünün tarihini bir kenara not edin, tam da bugün başlıyor hikayemiz!