28 Eylül 2012 Cuma

Beden Dili Hiç Susmayan Bir Dildir



Salı günü sevgilim nöbetçiydi, ben de o arada Bursa Halkla İlişkiler Derneği'nin düzenlemiş olduğu, Bursa Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Bora Özkula tarafından verilen "beden dili" seminerine katıldım.
Seminerin giriş konusu olan 'Beden dilinin tarihi' hiç aklıma gelmeyecek bir konuydu mesela... 1. Dünya Savaşı'nın romantik (Çanakkale Savaşı'nda 5 m.lik mesafede bulunan 2 düşman siperlerinden birbirlerine atılan konserve, hatıra eşyaları..)
 2. Dünya Savaşı'nın ise atılan atom bombalarıyla çok daha acımasız olduğunu ve bu savaştan sonra insanların birbirine güvensizliğinin eskisinden çok daha fazla arttığı ve insanların kendilerini anlatmaya daha fazla ihtiyaç duyduğunu öğrendim. Sanayi devriminin yaşanmasıyla da beden dili araştırmaları başlamış. Çünkü şimdilerde de olduğu gibi yapılan ürünün kendini doğru ifade ederek, alıcı bulması gerekiyormuş.

Yeni doğan bir bebeğin doğduktan çok kısa bir süre sonra ağzını buruşturup bir şeyler arıyormuşçasına kafasını sağa-sola çevirmesi bize acıkmış olduğunu ve anne sütüne ihtiyaç duyduğunu anlatır. Yani doğduğumuz andan itibaren vücut dilimiz konuşur ve hiç susmaz.. (Bu örneği vermemdeki sebep algıda seçicilik olsa gerek :))

Bora hocanın söylediğine göre sonuç olarak beden dili hakkında 3 konuya çok dikkat etmeliymişiz:
1) Mutlaka gireceğimiz ortama uygun, içinde kendimizi çok iyi hissettiğimiz, öz güvenimizi tamamlayan bir kıyafet seçmeliyiz
2) Duruşumuz çok önemli, dik ve dengeli durmalıyız
3) Evet beden dilimiz çok önemlidir ama bakışlarımız her şeyden önemlidir! Biriyle konuşurken mutlaka göz temasında bulunmalıyız.
  
Bora hocam beden dili hakkında birçok şeyden bahsetti ama tüm konuşmanın ana fikri bence "evet bedenimizin anlattığı şeyler vardır ama bakışlarımızın samimi olması ve göz teması hepsinden önemlidir"di.

Mesela biriyle konuşurken başka yerlere bakıyorsak bu karşımızdakini önemsemediğimiz ve dikkate almadığımız anlamına geliyormuş. (Bir an kendimi düşündüm :)

Bu arada hoca bu kadar bakıştan bahsedince, konuyu başından beri yanlış anladığını düşündüğüm ablanın biri çıkıp dışarda herkesin kendini süzdüğünden, bakışlardan rahatsız olduğundan filan bahsetmeye başladı. Ne yalan söyleyeyim, abla haricinde herkes güldü bu duruma. Biz nerdeyiz sen nerdesin abla dedim içimden :) Hoca da zaten verecek bir cevap bulamadı o da nazik bir tebessümle yetindi ama içinden benimkine benzer bir şey geçirdiğine eminim :)

 Eski iş arkadaşımın (erkek) konu mankeni olarak kullanıldığı doğru tokalaşma nasıl olur konusunda hocanın arkadaşıma elimi niye okşuyorsun diye espri yapması da beni çok güldürdü :) gerçekten eğlenceli bir seminer oldu.


26 Eylül 2012 Çarşamba

19 Eylül 2012: Allah'ın mucizesini ilk defa bugün hissettim, minik tekmeler şeklinde... Ve binlerce kez şükrettim...



Bugün ilk defa pıt pıt iki tekme olarak miniğim harekete geçti.. Hareketleri ayırt edemem gibi geliyordu ama  o kadar sihirli bir şey ki bu, o an anlıyorsun...

Daha bu karnımdaki kendi minik, adı büyük mucizeyle o doğmadan önce yaşayacağımız bir sürü macera var inşallah ama o ilk tekmeyi hissettiğimde çok ama çok duygulandım, "Neredeen nereye" dedim kendi kendime. "Bak şimdi anne oluyorsun. Yavrun da senden ilgi bekleyecek sevgi bekleyecek, ona bir hayat vereceksin." Annemin ve babamın benim için ne kadar değerli olduğunu düşündüm sonra. İşte bebeğim için de "inşallah biz dünyadaki en değerli hazinelerinden olabiliriz" dedim. Tebessüm geçti dudaklarımdan..
Tüm bu güzel duyguların hepsini verdiği için Allah'a çok dua ettim, binlerce kez şükrettim.  

Biliyorum ki artık her günüm onun tekmelerini beklemekle geçecek...

Beklediğim hatta iple çektiğimi başka bir şey daha var: 2 Ekim. O gün renkli ultrasona giriyoruz ve bebişimizle renkli bir ortamda tanışıyoruz. Ve kısmet olursa, cinsiyetini de öğrenmeyi umuyoruz. Çok ama çok heyecanlıyım :)